Bilgi: Klavye yön tuşlarını kullanarak galeri resimleri arasında geçiş yapabilirsiniz.

Tahirin hikayesi bu

Annem beni yıkarken bakır leğende, sorardı kolumdaki derin çizik ve morlukları:Nasıl oldu bunlar?”

Verdiğim yanıt hep aynıydı.

” Arkadaşlarımla kavga ettim.”

Bir dayak da annemden yerdim, sebepsizce…

Tabi bu hakaretler, bilinçaltımı ne şekilde etkilediyse en basit derslerimde dahi başarısız olurdum.

1. sınıfta müzikten kaldım.

4. sınıfta matematikten kaldım.

7. yılda 5 sınıfı tam geçememiştik. Sınav olduk da geçmiştim.

Müzik sorusu: Bize bir şarkı söyler misin?

Yanıt: Daha dün annemin kollarında…olmuştu.

Matematik sorusu: Çarpım tablosunu bize okur musun? Yanıt: Ezbere olmuştu. Bilemediğim yerleri ardıma sakladığım parmaklarımı abaküs yerine sayarak başarmıştım…

Ve öyle haketmiştim diplomamı.lime diplomamı tutuşturan Muhterem öğretmenim, kulağıma şöyle fısıldamıştı:

” Biliyor musun? Sen hayatta hiç adam olamayacaksın kızım?Kulağımdan hiç gitmez o biber acısı, yürek yakan sözleri…

Ortaokulu hep matematik ve ingilizceden ikmale kalarak bitirmiştim.

3. yılın sonunda üç ders yılın sınavlarını ter dökerek atlatmıştım. Şükür ki, çift dikiş yapmayıp, sınıfta kalmadan geçmiştim sınıflarımı.

Ama ilkokul öğretmenimin aklımdaki izleri hiç silinmiyordu…Gelelim liseye…Özel bir Amerikan kolejini alın terimle kazanmıştım.

Tam 4 yıl sıkı çalışıp, üst üste her dönemi takdir alarak mezun olmadan önce yine “4 yıllık diploma hakkı” için sınavlara çalışmak zorunda kalmıştık.

Ve başardım.

Derece alarak, 4 yıllık başarım nedeniyle okul 2.si,İngilizcedeki 4 yıllık başarımdan dolayı okul birincisi olarak Amerikan Büyük Elçisi William Macomber’ın elinden aldığımda, aptal olmadığımı anlamıştım.

Kendimle o ödül gecesinde gurur duymuştum.

Çünkü o gece kulağımda Necla öğretmenimin sesi bana dünyalara bedel bir ödül olmuştu.” Bu ödülle iki insan olmayı başardın sevgili öğrencim. Kutlarım seni.”

Ve o gece yıllar öncesinde beni hırpalayan, acı akisler çizen o sesin yerini, kendi iç sesimle değiştirmeyi başarmıştım.Bak adam değil başarılı iki insan oldum öğretmenim.”

İlkokul öğretmenim niçin/ neden bana öyle takıntılı davranırdı? Bunu tam anlamış değildim. Belki yaramaz bir öğrenciydim. Belki tembeldim.

HİKAYE 2

Başlangıçta sakin ve sessiz bir köy vardı. Gündüzleri, çocuklar nehir kenarında oynar, kadınlar ev işleriyle meşgul olur, ve köylüler tarlalarında çalışırdı. Geceleri ise, köy huzur içinde uyurdu.

Ancak bir gün, köye gelen acımasız bir hastalık sessizliği bozdu. Hızla yayılan bu hastalık, birer birer insanları alıp götürüyordu. Köylüler, korku içinde, sevdiklerini kaybetmemek için dua ediyor, tıbbi yardım istiyordu. Ancak her şey boşunaydı. Hastalık, köyü kasıp kavurdu.

Köyün genç hekimiyse, ne yaptıysa hastalığı durduramadı. İğneler, ilaçlar, dualar… Hiçbiri işe yaramadı. Her gün, cenazelerin defin edilmesine tanık oluyordu. Güçlü bir adamdı, ama artık gücü tükenmişti. Her ölüm, bir parça daha kırıyordu onu.

Ve sonunda, köyün son umudu olan küçük kız da hastalığa yakalandı. Kızın annesi, çaresizlik içinde dua etti, ağladı, ama kızı kurtaramadı. Küçük kız, sessizce, annesinin kollarında yaşamını yitirdi.

Köy, artık sessizliğin dışında bir şey ifade etmiyordu. Ölüm, her köşede bekliyordu. Ve sonunda, köylülerin de dayanma gücü tükendi. Herkes, sevdiklerini kaybetmenin acısıyla, sessizce köyü terk etti. Geriye, sadece sessizlik ve yıkım kaldı.